Aramak istediğiniz kelimeyi yazınız..
Ara ..

Yıl: 2016

3 Kasım 2016

1. Mikrodalga fırına plastik kap koymayınız. Bu özellikle de yağlı yiyecekler için geçerli. Plastik kaplar içindeki yiyeceklerimizi mikrodalga fırınlarda ısıttığımızda yağ, yüksek sıcaklık ve plastik kombinasyonu dioksinin gıdaya geçmesine ve sonunda hücrelere ulaşmasına neden olmaktadır.

Hazır yemek ve çorbalar ısıtılmadan önce ambalajından çıkarılıp uygun kaplara konulmalıdır.

Kağıt uygundur ama kağıdın içinde de ne olduğu bilinmemektedir.

Bunun yerine yemekleri ısıtmak için Pyrex gibi cam kaplar veya seramik kaplar kullanılması tavsiye edilir. Sıcaklığa dayanıklı cam kap kullanmak daha güvenlidir.

Plastik ambalaj malzemesi ile örtülmüş yiyeceklerin mikrodalga fırında pişirilmesi de aynı derecede sakıncalıdır. Yiyecekler radyasyona maruz kalıp ısınıca, yüksek sıcaklıkta plastiğin içindeki zehirli toksinler eriyip yiyeceklerin üstüne damlamaktadır. Yiyecekler plastik yerine kağıt havlu ile örtülebilir.

2. Dondurucuya su şişesi koymayınız.

Dioksin vücudumuzun hücreleri için son derece zehirlidir ve kansere, özellikle de göğüs kanserine neden olmaktadır. Plastik şişelerdeki suyu dondururken plastiğin içindeki dioksin salınır.

Posted in Bilgi Bankası
3 Kasım 2016

Kanserin beslenmesine izin vermeyin! Bilim adamları kanser hücrelerinin en sevdiği yiyeceğe karşı uyarıyor… Bu “tatlı” yiyecek ne mi? Okuyun, şaşırın… International Wellness Directory ‘den alıntıdır.

1930’lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto Warburg’a Nobel ödülü kazandırmıştır. Otto Warburg’a göre kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz – anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.

Warburg’un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?

Birincisi, kanser normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser hücreleri oksijenden kaçınır. Ozonterapi ve hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.

Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur. Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha fazladır.

Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor: Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa…

Bu ziyan sendromuna kaşeksi denir. Kaşeksi vücudun karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden “glükoneogenez (yeniden glükoz yapımı)” işlemiyle şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.

Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?

Bugün kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez, çünkü şeker kanseri beslemektedir.

Peki, siz bu gerçekleri neden bugüne kadar hiç duymadınız? Belki doktorunuzun ilgi sahası beslenme konusu üzerine değildi. Belki sizin için en iyi tedavi yönteminin klasik yöntemler olduğunu düşünüyordur. Belki Otto Warburg’un buluşunu duymamıştır veya duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır. Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar. Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir “akıllı bomba” üzerinde çalışmaktadır. Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli bölgedir.

Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta bunları yemekten kaçınır. Kanser çiğ yiyecekler yerine pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil

Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı. Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine “Sağlığa zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır.” ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında. (Editörün notu: Ama maalesef hiç birinin üzerinde böyle bir ibare yok).

Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?

İngiltere’de 1815 de 5 kg cıvarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970de 50 kg’ın üzerine çıkmıştır. 1970-2000 yılları arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.

Türkiye’deki durum da artık çok farklı değildir. Çocuğu ve büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır. Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.

Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;

Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren ‘light’ hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin.
Bol taze sebze ve meyve yiyin.
Vitamin mineral desteğinizi unutmayın.
Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (kefir, yoğurt) tercih edin.
Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)
Streslerden uzak durun.
İyi uyuyun.
Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
Yeteri derecede egzersiz yapın.
Aşırı alkol kullanmayın.
İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin Turbo fırınlar da kullanılabilir.
· Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler.

Posted in Bilgi Bankası
3 Kasım 2016

Çağımızda endüstriyel kimyasallar, evimizde kullandığımız çamaşır ve bulaşık deterjanı içindeki kimyasallar, hatta diş macunları ve parfümlerin içerdikleri kimyasallar, tarımda kullanılan zehirli maddeler, gıdaların bozulmaması için kullanılan katkı maddeleri, ağır metaller ve ilaçların kimyasal kalıntıları, alkol, tütün, kafein kullanımı ilk bakışta ilişki kurulamayacak şekilde vücudumuzu etkileyerek çok önemli hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor veya neden oluyor.

Endokrin hastalıklar özellikle guatr ve diğer tiroid hastalıkları, şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği ve damar sertliği ilk anda sayılabilecek hastalıklar.

Beden direnç sisteminin azalması veya yok olması, hormonal dengesizlik veya fonksiyon bozuklukları, sinir sistemi bozuklukları veya direnç kaybı, fizyolojik dengesizlikler ve hatta kanser gibi çok çeşitli ve farklı hastalıklar ortaya çıkar.

Elektrosmog adı verilen teknolojinin beraberinde getirdiği elektromanyetik kirlenme de, insan sağlığını tehdit eden ciddi unsurlardan birisidir. Yüksek gerilim hatlarından cep telefonu dalgalarına,radyo ve tv dalgalarından ev ve iş yerlerindeki bilgisayar ve elektrikli diğer eşyaların yaydığı elektromanyetik dalgalara kadar, elektromanyetik kirlenme hemen heryerde sağlıksız bir atmosfer yaratmaktadır.

Elektromanyetik kirlenmenin duyularımızla hissedilmez oluşu ve etkilenmenin anlaşılamaması bizi tehlikelere açık bırakır. Kalp krizi yaşlarının 20’li yaşlara düşmesi, bağışıklık sistemlerinin çöküşü, sık hastalıklara maruz kalma, beyin kanamaları sıklıklarında artışlar ve de kanser olgularında görülen tırmanış bu nedenlerle ortaya çıkmıştır.

Başağrılarına, huzursuzluğa, bitkinliğe, stres artışına, uyku düzeni bozukluklarına ve uzun dönemde diğer ciddi hastalıklara sebep olabilir.

Posted in Bilgi Bankası
3 Kasım 2016

Detoks organizmanın kendisine yaramayan ve bozucu etkileri olan bu zehirli maddelerden kurtulmasıdır.

Beslenme, kolon hidroterapi , ozonterapi, ozon sauna ve elektromanyetik alan düzenlenmesi uygulanmalıdır. Kişiye özel olmak zorundadır.

Detoks olarak adlandırılan işlem birkaç yönlü olarak düşünülmelidir. Öncelikle hangi tür bir detoksa ihtiyac duyulduğunun tespit edilmesi gerekir. Bu konuda eğitimli doktorların liderliğinde sağlık personeli tarafından yapılmalı. Yoksa rastgele biri tarafından hazırlanan programlar fayda yerine zarar getirir.

Özel diyetlerle vücudu arındırma,

Belli sürelerde doktor kontrolünde yaşayan su içilmesi,

Manyetik Alan tedavisi

Sebze suyu ve meyve suyu rejimleri,

Vücudun toksinlerden arınmasına yardımcı olan bazı vitamin ve aminoasitler

Ozon sauna,

Kolon hidro terapi

Ozon major terapi

Posted in Genel
3 Kasım 2016

Meditasyon amacıyla pek çok yöntem kullanılır. Fakat çoğu zaman istenilen sonuca ulaşılamaz ve karara varılır. ” Meditasyon bir işe yaramıyor.” Oysa işe yaramayan meditasyon değildir. Sadece kişinin meditasyonu yapamamasıdır. Fakat kişi meditasyonu yapamadığını anlamaz bile.

İşte yeni bir yöntemle bu sorunun önüne geçilebiliyor. ALPHA sync. Bu yöntemle kullandığınız bir cihaz beyin hücrelerinizin doğrudan meditasyona girmesine izin verir. Yaklaşık 30 dakika süren bu uygulama yöntemi ile mediatsyon amacına ulaşır.

Normalde Sekiz Soylu yol vardır.

Doğru Anlama

Doğru Düşünme

Doğru Konuşma

Doğru Davranış

Doğru Geçim düzeni

Doğru Manevi Çaba

Doğru Konsantrasyon

Doğru Meditasyon.

Batı dilinde meditasyon sözcük olarak “derin düşünme” anlamındadır. Mistik anlamıyla, “kişinin iç huzuru, sükunet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme tekniklerine ve deneyimlerine verilen addır. Varoluşun anlamı ve varoluştaki yerinizle ilgili içgüdüsel bir bilme durumu olan aydınlanmayı sağlar. İnsanın akıl ve mantık yoluyla sırrına ulaşamadığı evrensel gerçeklere derin bir sezgi ve farklı bir algılama yoluyla ulaşmasını
sağlayan en etkili yoldur

Meditasyon insanın ruhsal gelişiminde son derece etkin bir araç olarak kullanabileceği bir yöntemdir. Ruhsal gelişmede sezgisel bilginin rolü çok önemlidir Günümüzde bilim adamları meditasyonun fiziksel ve zihinsel sağlığa büyük katkıları olduğu konusunda aynı fikirdedirler. Meditasyon sürecinde kişi öz benliğiyle ilişki kurabilir.

Derin Meditasyon sırasında zihin, beden ve ruh arasındabü yük bir uyum oluşur; insan bu üç yönden de kendini çok daha rahat ve iyi hisseder. Bedeni ve zihni sakinleştirmek sorularınızı bekleyen yanıtlarla bağlantı kurmanıza yardımcı olur.

Meditasyon yaparken;

1- Ses, hareket, ışık, insanlar gibi dikkatinizi dağıtabilecek şeylerden yeteri kadar uzak bir yerde olmalısınız.

2- Fiziksel ve zihinsel konfor sağlanmalı. Fiziksel ağrı veya zihinsel huzursuzluk, meditasyonu kesintiye uğratabilir veya engelleyebilir. Banyo yapmak veya elinizi yüzünüzü yıkamak, burnunuzu temizlemek, dişlerinizi firçalayıp ağzınızı su ile çalkalamak, gözlerinize soğuk su carpmak, gevşemenize yardımcı olur. Bol bir kiyafet giymek faydalıdır. Ayakabılar çıkartılırsa iyi olur.

3- Dengeli, dik ve rahat bir şekilde oturmalısınız. Ayak bileklerini çaprazlayıp, dizleri zorlamadan yere yaklaştırarak bağdaş kurup oturmak, oturma şekillerinin en kolayıdır. Eller kavuşturulmuş ve başparmaklar birleştirilmiş olarak kucağa konabilir ya da sağ bileğin arka yüzü sağ diz üzerine ve sol bileğin arka yüzü sol diz üzerine yerleştirilir Dizler değecek kadar yere yaklaşınca, Lotus Duruşu denir.

4- Sessiz, yavaş, yumuşak ve düzenli bir solunum yapmalısınız. Burun tıkalı değilse, ağız kapatılıp burundan solunmalıdır. Ağzınıza salya akması, derin bir gevşemenin işaretidir. Karından ve düzenli olarak solumak önemlidir.

5- Dikkatin üstüne toplanacağı bir meditasyon objesi ve uyarıcısı olursa iyi olur. Çevrenizdeki bir objeye bakarak meditasyon yapıyorsanız, gözleriniz açık olmalıdır . Daha sonra objeyi hayal etmek için gözlerinizi kapayabilirsiniz.

Meditasyonda dört temel süreç harekete gecirilir.

İmgeleme (zihinde canlandırma yoluyla)
Bedensel hareketlerin farkında olmak
Ruhsal sinir sistemi’nin islevlerini yerine getirmesi.
Kişinin iç ve dış arasında bağlantı kurması
İmgeleme, en gerçek zihinsel çalısmalardan biridir ve zihnin en yaratıcı işlevlerindendir. Gerçek olan yada gerçeğe dönüşen her şey imgelemede başlar. İmgelemenin ürünleri henüz fiziksel olarak üretilmiş olduklarından, gerçek değilmiş gibi görünebilir.

Fiziksel olarak varlığınızla ilgili farkındalığınızı artırmak, bedeninizin nasıl çalıştığının bilinçli olarak farkında olduğunuz meditasyon sürecinde kullanılan diğer bir önemli sureçtir.

Posted in Bilgi Bankası
3 Kasım 2016
3 Kasım 2016
3 Kasım 2016
3 Kasım 2016
3 Kasım 2016