Modern tıbbın gelişmesi ile insanların ortalama ömrü geçtiğimiz yüzyılda 40 -50 yıldan 70 – 80 yıla yükselmiştir. Yaşam süremiz uzamasına rağmen bedeli ağır olmuş ve yaşam kalitemiz azalmıştır. Kronik dejeneratif hastalıkların sayısı, özellikle tıbbi açıdan gelişmiş endüstri ülkelerinde giderek artmaktadır. Gelişmiş toplumlarda insanların % 83’ü omurga ağrılarından, eklem hastalıklarından, depresyondan, alerjiden, uyku bozukluklarından, kronik enfeksiyonlardan, bağışıklık sistemi güçsüzlüğünden, kalp-damar hastalıklarından vs. ızdırap çekmektedirler.
Sağlığı ve genel durumu etkileyen gittikçe artan çevre kirliliği, yanlış beslenme, negatif düşünceler, hayat için gerekli vital madde eksikliği, hareket yetersizliği, stres ve uygunsuz hayat şartları vb. birçok ana sebep vardır.
Bu zararlı faktörlerin toplamı, özellikle uzun süreli maruz kalmalarda, sadece vücut ve organ fonksiyonlarını değil, vücudun en küçük fonksiyonel birimi olan hücreyi dahi negatif etkilemektedir. Bunlara sürekli maruz kalmaya bağlı olarak dengeleme ve düzenleme olanakları aşılmış olduğunda, önce hafif rahatsızlıklar, sonra yakınmalar ve hastalık belirtileri ortaya çıkacaktır. Akut yakınmalardan (Örneğin, Adale gerginliği, iltihaplar ve diğer bedensel veya psikovejetatif rahatsızlıklar), maruz kalma baskısı devam ettikçe kronik hastalıklar gelişir. Bu nedenle iyileşmeye giden ilk adım, hücrelerin ve tüm organizmanın bu baskıdan kurtarılıp metabolizma fonksiyonlarının tekrar olabilecek en iyi düzeye getirilmesidir. Böylece vücudun kendini iyileştirme güçleri de tekrar aktif hale gelecektir.