Ozonun uygulanmasının yasak olduğu durumlar son derece sınırlıdır.
1. Favizm;( alyuvarlarda Glukoz 6 fosfat dehidrogenaz enzim eksikliği)
2. Aşırı alkol kullanmak
3. Hipertroidi; tiroid bezi aşırı çalışması
4. İleri derecede kansızlık ve kanla ilgili rahatsızlıklar (hemofili, kanama pıhtılaşma hastalıkları vb.)
5. Kronik ve tekrarlayıcı pankreas bezi iltihapları
6. Yeni olan kalp enfarktüsü
7. Kanamanın aktif olarak devam ettiği beyin felci gibi bazı hastalıklar
8. Ozona karşı alerji veya intolerans olması
• Günlük zindelik,
• Cinsel fonksiyonlarda performans artışı,
• Bedensel faaliyetlerde aktivite artışı,
• Entelektüel kapasitede artış,
• Unutkanlığın giderilmesi,
• Uyku düzeninin sağlanması
• Vücudun üst düzey bir biyoritme ulaşması
• Sporcu performansının artışı,
• Dinlenmenin optimum şekilde sağlanması,
• İş yerlerinde verim artışı,
• Eğitimde öğrencilerin öğrenme kapasitelerinin arttırılması,
• Yoğun iş temposunun gerektirdiği enerji ihtiyacının sağlanması,
• Depresyon ve stresin olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması
• Geniş yelpazede birçok hastalığı aynı anda tedavi edebilmesi
– Vejetatif sinir sisteminde düzenlenme
– Kemik, kıkırdak, kas ve kan hücrelerinin uyarılması,
– Sinirlerde onarım,
– Yaraların iyileşmesi,
– Ağrıların hafifletilmesi,
– Metabolizma durumunun iyileştirilmesi,
– Daha iyi dolaşım ve madde alışverişi yoluyla daha iyi boşaltım,
– Makrofajların (Bağışıklık sistemi fagosit hücreleri) aktifleştirilmesi
– Adrenalin, noradrenalin ,serotonin reseptörlerinin hassasiyetinin azaltılması
– Stres, depresyon ve anksiyetenin azaltılması,
– Bağırsakta plexus myentericusun düzenlenmesi ve böylece sindirim işlevinin düzenlenmesi,
– Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi,
– Solunum kaslarının daha iyi çalışması sayesinde solunum hacminin arttırılması
Deneyler, PHYSİOTRON Elektro Manyetik Alan uygulamasının şu etkilere neden olduğunu göstermiştir.
• Damarları genişleterek kan akışkanlığının düzenlenmesi,
• Ağrı kesici aktivite,
• Anti inflamatuar aktivite,
• Spazm çözücü etki
• İyileşme hızlandırıcı etki
• Ödem çözücü etki
• Hormonal ve enzimatik süreçleri düzenleyici etki
• Hücre zarlarında metabolik transferler
• Hücre zarının fonksiyonlarının aktivasyonu,
• Hücrelerin solunumlarının aktivasyonu (oksijen girişi, karbondioksit çıkışı)
Herhangi bir hastalık, nitelik ve lokalizasyonu ne olursa olsun bölgesel veya genel olarak enerji eksikliğinden sonra meydana gelmektedir. Mevcut hastalık, enerji durumunun iyileştirilmesi veya normal düzeye getirilmesi halinde ortadan kalkmaktadır. Böylece vücudun kendisine ait iyileştirme gücüne bütünüyle yeniden etkinleşme olanağı verilmektedir.
Modern tıbbın gelişmesi ile insanların ortalama ömrü geçtiğimiz yüzyılda 40 -50 yıldan 70 – 80 yıla yükselmiştir. Yaşam süremiz uzamasına rağmen bedeli ağır olmuş ve yaşam kalitemiz azalmıştır. Kronik dejeneratif hastalıkların sayısı, özellikle tıbbi açıdan gelişmiş endüstri ülkelerinde giderek artmaktadır. Gelişmiş toplumlarda insanların % 83’ü omurga ağrılarından, eklem hastalıklarından, depresyondan, alerjiden, uyku bozukluklarından, kronik enfeksiyonlardan, bağışıklık sistemi güçsüzlüğünden, kalp-damar hastalıklarından vs. ızdırap çekmektedirler.
Sağlığı ve genel durumu etkileyen gittikçe artan çevre kirliliği, yanlış beslenme, negatif düşünceler, hayat için gerekli vital madde eksikliği, hareket yetersizliği, stres ve uygunsuz hayat şartları vb. birçok ana sebep vardır.
Bu zararlı faktörlerin toplamı, özellikle uzun süreli maruz kalmalarda, sadece vücut ve organ fonksiyonlarını değil, vücudun en küçük fonksiyonel birimi olan hücreyi dahi negatif etkilemektedir. Bunlara sürekli maruz kalmaya bağlı olarak dengeleme ve düzenleme olanakları aşılmış olduğunda, önce hafif rahatsızlıklar, sonra yakınmalar ve hastalık belirtileri ortaya çıkacaktır. Akut yakınmalardan (Örneğin, Adale gerginliği, iltihaplar ve diğer bedensel veya psikovejetatif rahatsızlıklar), maruz kalma baskısı devam ettikçe kronik hastalıklar gelişir. Bu nedenle iyileşmeye giden ilk adım, hücrelerin ve tüm organizmanın bu baskıdan kurtarılıp metabolizma fonksiyonlarının tekrar olabilecek en iyi düzeye getirilmesidir. Böylece vücudun kendini iyileştirme güçleri de tekrar aktif hale gelecektir.
Vücudumuzda 70–100 katrilyon hücre vardır ve bunların büyük ölçüde farklılaşmış metabolizmaları mevcuttur. Hücre zarı sayesinde gerekli besin maddeleri, su ve oksijen hücre içine ulaşır ve metabolizma atıkları hücre dışına atılır. Bu yüzden, hücre zarının fonksiyonel bütünlüğü hücre için hayati önem taşır.
Hücrenin bu olayların düzenlenmesi ve koordinasyonu için membran potansiyeli olarak tanımlanan bir biyoelektrik çalışma potansiyeline ihtiyacı vardır. Bu membran potansiyeli, iyon olarak adlandırılan küçük elektriksel yüklü parçacıkların hücre zarının iç ve dış tarafında dinamik bir akım dengesi içinde dağılması ile oluşturulur. Bu iyonların optimal dağılımı ve aktivite oranları hücre içindeki tüm metabolizma fonksiyonlarının ve biyoenerjik olayların temel unsurudur.
İlerleyen yaş ve hücre hasarları ile membran potansiyeli düşer ve bunun sonucunda sağlık problemleri gittikçe artar.
Bütün hastalıklarda mikro dolaşımda, oksijenlenmede ve metabolizmada bozukluklar oluşur. Enerji tedavisi neredeyse tüm hastalıklarda temel veya destekleyici tedavi yöntemi olarak uygulanabilir. Klasik tıp veya doğal iyileştirme yöntemleri ile de kombine kullanımı mümkündür.
Manyetik alanların varlığının anlaşılması ancak eksikliği fark edildiği zaman mümkün olmuştur. Uzaydan döndükten sonra astronotlarda uzun süre devam eden yorgunluk, adale ağrısı, baş ağrısı ve baş dönmelerinin nedeni araştırıldığında dünyanın manyetik alanının eksikliğinden kaynaklandığı fark edilmiştir.
Canlı maddelerin zayıf ya da güçlü manyetik özelliği mevcuttur. Dolayısıyla tüm canlıların içinde ve dışında yüksek ya da düşük enerjili birer manyetik alan mevcuttur. İnsan vücudundaki manyetik alan biyoelektrik yüklerinin hareketinden meydana gelir. Biyoelektrik oluşan herhangi bir bölgede mutlaka manyetik alan vardır. Dolayısıyla kalp, adale, sinir ve beyin gibi organlar belli bir manyetik alana sahiptir. İnsanı oluşturan dokuların birbiriyle haberleşmek için kullandıkları manyetik alanın sinyalleri birbiriyle uyum içindedir. Bu sinyaller dünya manyetik alanı ile de uyum içindedir.
İnsan vücudunun dünyanın manyetik alanı ile olan dengesi çok önemlidir. İnsanın kendi iç manyetik alanı ile dünyanın oluşturduğu manyetik alan arasındaki uyumluluk çeşitli nedenlerden dolayı bozulabilmektedir.
Elektrosmog adı verilen teknolojinin beraberinde getirdiği elektromanyetik kirlenme, insan sağlığını tehdit eden ciddi unsurlardan birisidir. Haberleşme frekansları ve elektrik güç taşımalarından gelen sinyallerle çevre kirlenir.
Yüksek gerilim hatlarından cep telefonu dalgalarına, radyo ve TV dalgalarından ev ve iş yerlerindeki bilgisayar, mikrodalga fırın ve elektrikli diğer eşyaların yaydığı elektromanyetik dalgalara kadar maruz kalınan elektromanyetik kirlilik sosyal yaşam ortamında hemen hemen her yerde sağlıksız bir atmosfer oluşturmaktadır.
İnsan vücudunun manyetik alanla olan dengesini bozan etkenlerden biri de kimyasal kirleticilerdir. Toksik madde ve radyasyon gibi kirleticilerden gelen sinyaller canlının elektromanyetik dengesini bozmaktadır. Diğer bir neden de insanın yaşadığı yerin manyetik alanının büyüklüğüdür. Yer kabuğunun doğal bir manyetik alanı vardır. Bir başka etken ise uzaydan ve güneşten gelen kozmik ışınlardır.
Bütün bu sebepler tek başına veya birlikte, vücudumuzun elektromanyetik alanını bozarlar ve hastalıkların başlaması için uygun zemini yaratırlar. Ayrıca vücudun kendini tamir etme kapasitesi kötü yönde etkilendiği için hastalıkların iyileşme şansı azalır. Sonuçta hastalıklar ortaya çıkar.
İnsanoğlu doğar, büyür ve ölür… Ölmeyen tek şey enerjidir.
İnsanda fizik beden dışında enerji bedeni de mevcuttur. Gerek fiziksel bedenimiz gerekse enerji bedenimiz birbiriyle etkili bir iletişim içindedir. Varlığımız somut olarak bedenimizi, soyut olarak ise enerjimizi içerir. Fiziksel bedenimiz gözümüzle gördüğümüz, elimizle dokunduğumuz parçamızdır. Enerji bedenimiz ise ancak ruhsal yönden gelişmiş olan insanların görebileceği, elimizde tutamadığımız, bedenimizdir. Her iki beden bir ayna gibi sağlığı ve hastalığı birbirlerine yansıtırlar.
Enerji beden ve fizik beden birbiri ile paralel ama bildiğimiz zamanda eş zamanlı olmayan bir şekilde, bir bütün halinde birlikte hareket ederler.
Ruh–Beden-Zihin Üçgeni
Bir insanın tam anlamıyla sağlıklı olduğundan söz edebilmemiz için Vücut(Fiziksel Beden), Ruh (Enerji Bedeni) ve Zihin (Düşüncelerimiz) sağlığının yerinde olması gerekmektedir. Bir tanesi bozulunca diğerlerine de etki yapar ve genel sağlık bozulur.
AURA NEDİR?
İnsanların vücudunu çevreleyen elektromanyetik alana Aura denir. Auramız aynı zamanda vücudun çevresini sarmış bir kalkan görevi yapar. Eğer sağlam ve güçlü bir auramız varsa bize dışarıdan bir hastalığın ya da negatif etkinin gelmesi düşünülemez. Ancak auramız zayıflamış veya yırtılmışsa negatif enerjilere ve hastalıklara çok daha açık hale geliriz. O halde, Auramızın güçlü ve sağlıklı olması fiziksel sağlığımız açısından çok önemlidir diyebiliriz. Bunun yanı sıra ruhsal, zihinsel ve duygusal sağlığımız açısından da auramızın sağlıklı ve güçlü olması gerekmektedir.
Eğer doğru insan ve fırsatları hayatımıza çekmek istiyorsak, pozitif enerji ve sevgiyle dolu olarak auramızın parlak ve sağlıklı olması gerekir. Maalesef, hayatta ilerlerken negatif enerjileri auramızda toplarız. Kızgınlık, üzgünlük ve nefret gibi düşünce formundaki negatif enerjiler auramıza yerleşerek, bütün enerjimizi düşürür ve insanları kendimizden uzaklaştırmamıza sebep olur. Aurayı düzenli olarak temizleyip, hem ruhumuzu hem de dünya ile olan bağlantımızı yenilememiz gerekir.
ÇAKRALAR
Bedendeki önemli enerji merkezlerine ÇAKRA adı verilmektedir. Bunların fiziksel boyutta karşılığı hormon salgılayan bezlerdir. 7 adet ÇAKRA yani enerji merkezi vardır ve bunlar omiriliğin alt ucundan başlayıp yukarıya doğru sıralanırlar. Her bir çakranın belirli rengi ve özel fonksiyonları vardır. Çakralarımız doğduğumuzda temiz ve dengededirler. Yaşam boyu edinilen negatifliklerle (kıskançlık, hırs, öfke, ego, stres vb.) evrendeki kozmik enerjiyi bedenimize yeterince alamadığımızda çakraların çalışması bozulur.
Çakraların pozisyonları ve fonksiyonları ile endokrin sistemdeki çeşitli hormonlar birbirleri ile ilişki içindedirler.
Çakralarınızın dengesini koruyarak, sağlığınızı koruyabilirsiniz. Vücudunuzdaki yedi enerji noktasını dengeleyerek, stres, migren ve kaslarınızdaki şikayetler, gerginlikten, sıkıntılarınızdan kurtulabilirsiniz.
Stres, sindirim ve denge
Kök çakra; kan, omurga, sinir sistemi, bacaklar ve kemikleri etkiler. Kırmızı renkle temsil edilen Kök çakra, anüs ve cinsel organlar arasında yer alır. Endokrin sistemde bilinen karşılığı bulunmamakla birlikte, fiziksel bedenin enerji kaynağıdır ve dünyayla olan bağlantımızı simgeler.
Mesane problemleri ve migren
Sakral Pleksus çakrası, cinsel organlarınızı, deri, böbrek ve böbreküstü bezlerini etkiler. Turuncuyla temsil edilen bu çakra, endokrin sistemde yumurtalıklar ve testise denk gelir. Erkeklerde penis ve kadınlarda klitorisin iki parmak üzerindedir.
Kaslardaki gerginlik, sindirim bozuklukları ve karaciğer problemleri
Solar pleksus çakrası, cilt, sindirim organları, mide, pankreas, karaciğer ve endokrin bezleri üzerinde etkilidir. Sarı renkle temsil edilen bu çakra, göbek bölgesinde, göbek deliğinin hemen üzerinde yer alır. Endokrin sistemde böbrek üstü bezlerine denk gelir.
Yüksek tansiyon ve astım
Kalp çakrası, akciğerleri, solunum sistemini, kalbi ve dolaşım sistemini etkiler. Ayrıca bağışıklık sistemi ile lenf bezlerini de kontrol eder. Yeşil renkle temsil edilen bu çakra, göğüs kafesinin ortasında yer alır. Endokrin sistemde timusa denk gelir.
Kilo problemleri, boyun ağrısı, acıyan boğaz ve tiroid bozuklukları
Boğaz Çakrası, omuzları, boğazı, gırtlağı ve tiroid bezini etkiler. Mavi renkle temsil edilen bu çakra, yaklaşık olarak âdem elması denen bölgenin ortasındadır. Endokrin sistemde tiroid bezine denk gelir.
Alın Çakrası, endokrin sistemde Hipofiz bezine,
Taç çakra, endokrin sistemde Pineal beze denk gelir.
Eğer herhangi bir çakranızda blokaj, travma ya da tıkanıklılıklar varsa bunların mutlaka temizlenmesi gerekir. Aksi halde ilgili çakranın etkilediği alanlarda fiziksel, duygusal, zihinsel yada ruhsal sorunlar yaşarsınız.
Glikoz vücudun enerji kaynağıdır. Beyin, kaslar ve diğer organları besleyen bir yakıttır.
Glisemik indeks, sindirim sisteminde karbonhidratların glikoz formuna yıkılma hızını ölçmek için kullanılan tıbbi bir terim olup, gıdadaki glikozun ne kadar hızlı emildiğinin ölçüsüdür. Glikoz için değeri 100 olarak belirlenmiştir ve tüm gıdalar bu sayıya karşı endekslenir. Çabuk sindirilen gıdalar yüksek GI’e sahiptir ve daha yavaş sindirilen besinler daha düşük GI’ya sahiptirler. Bir kaç çay kaşığı sirke ile ve taze meyve ve sebze ekleyerek yemeğin Gİ ‘sini düşürmek mümkündür.
Sofra şekerinin diyabet gelişimine katkıda bulunduğu inancına karşın, şeker orta derecede (55-69) GI’ye sahiptir. Nişasta ve diğer bazı karbonhidratlardan elde edilen eşit miktarda kaloriden daha düşük kan şekeri üretir. Bu nedenle sofra şekeri şeker hastalarında rahatlıkla kullanılabilir.
Glisemik yük, gıdalarda toplam emilebilen glikozun ölçüsüdür.
İnsülin indeksi, gıdalarda glikoz veya nişasta ve bazı aminoasitlerin neden olduğu kan insülin seviyeleri üzerindeki etkilerini temel alınarak yapılan bir sınıflandırma yöntemidir.
– Kronik yorgunluk
– Cinsel sorunlar
– Psikosomatik hastalıklar
– Depresyonlar
– Akne tedavisi,
– Migren, gerilim (stress) tipi başağrıları,
– Yüksek tansiyon,
– Damar sertliği
– Bel ve boyun fıtıkları,
– Her türlü ağrı
– Genel rejenerasyon
– Artozlar ve dejeneratif vertebral rahatsızlıklar
– Nörolojik hastalıklar
– Solunum yolu hastalıkları (örn.bronşial astım)
– Böbrek ve bağırsak rahatsızlıkları
– Kronik enflamatuar rahatsızlıklar
– Osteoporoz ( Kemik erimesi)
KEMİK ERİMESİ
– Romatizmal hastalıklar
– Dolaşım bozuklukları
– Uyku bozuklukları ve stres
– Hormonal bozukluklar (örn. Menopoz)
– Spor yaralanmaları
– Kardiyovasküler hastalıklar
– Kas gerginlikleri
– Baş ağrıları ve migren
– Gecikmiş yara ve kemik kırığı iyileşmeleri
– Felçli hastalarda vücudun maksimum iyilik hali noktasına ulaştırılması
– Unutkanlık
– Kanser