Aramak istediğiniz kelimeyi yazınız..
Ara ..

Kategori: Tedavi Planları

3 Kasım 2016

Akut tiroidit tedavisi: Etken bakteriye etkili antibiyotikleri vermek gerekir.

Subakut tiroidit tedavisi: Tedavide anti-tiroid ilaçlar fayda vermez. Zira bu ilaçlar yeni hormon yapımını engeller fakat kana karışan hormonlar üzerine etkili değildir. Hatta hastalığın ileri evrelerinde tiroid bezi içinde hormon kalmadığı için kan hormon düzeyleri düşer. Tedavide asetaminofen ve ileri olgularda kortizol kullanılır. Aspirin kullanımı tehlikelidir ve yakınmaları artırır.

Kronik tiroidit tedavisi: Hipotiroidi gelişen olgularda tedavide TSH supresyonu sağlamak için tiroid hormonu verilir. Fakat tedavide önerilen tiroid hormonu hastalığın nedenini ortadan kaldırmaz. Sadece son noktayı ve son nokta olan hipotiroidiye bağlı ardışık olayları düzeltir. Fakat hastalık olduğu gibi kalır. Hatta tedavi edilmediği için gittikçe ilerler.

    Hashimoto aslında bir tiroid bezi hastalığı değildir. Etkisini tiroid bezinde gösteren bağışıklık sistemi hastalığıdır. Şöyle örnek verirsem durumu daha iyi kavrayacağınıza inanıyorum. Bağışıklık sistemi katil olsun, tiroid bezi de silah ile vurulan, maktul dersek durum daha iyi anlaşılır. Vurulan kişi ölmemişse hayatını sürdürmesi için gerekli tedavi yapılır ama onun yapacağı görevleri ömür boyu siz yapmaya çalışırsanız bu tedavi doğru mudur? Diğer yandan da katile hiç müdahale etmiyorsunuz. İşte bu bakış açısı ve zihin yapısı aslında tüm kaderimizi belirlemektedir. Bu nedenle tedavide önerilen tiroid hormonu hastalığın nedenini ortadan kaldırmaz. Sadece son noktayı ve son noktaya bağlı ardışık olayları düzeltir.

    Ameliyat da çözüm değildir. Zira ameliyat da son noktada oluşan bir değişimi yok eder ama hastalık nedeni hala vücutta durmaktadır. Neden tespit edilip çözüme kavuşturulmadığı sürece hastalık ilerleyecektir.

      Gerçek tedavi hastalığın ortaya çıkmasını sağlayan madde eksikliklerini CRS ile saptamak, ESG ve DSD ile vücudun durumunu inceleyip beslenme planını düzenlemektir. Physiotron tedavisi hücreleri düzenleyecektir. Bağışıklık sistemini düzenlemek için majör ve minör ozonterapi yapılırken gerekli mikrobesinleri de vermek gerekir.

    Dereotu çok faydalıdır. Nitrik oksit, antioksidanlar, probiyotik ve prebiyotikler, magnezyum, E vitamini, CoQ10 ve çinko tedavide fayda sağlar.  Ayrıca selenyum takviyesi ve  omega-3 desteği de tedaviye eklenmelidir.

3 Kasım 2016

Primer aşikar hipotiroidi kalıcı hastalığı olanlarda tedavi hayat boyudur. Tedavide T4 preparatı  kullanılır. Tiroid ekstresi ve T3 kullanılmamalıdır.

   Ortalama replasman (tamamlama)  dozu 1,6 μg/kg olmakla beraber, (1.4–1.8 µg/kg) kişiden kişiye uygun dozlar değişiklik göstermektedir.

    Başlangıç dozu hastanın yaşı, hastalığın süresi, hastalığın ciddiyetine bağlıdır. Kardiyovasküler riski yüksek olan kişilerde 12,5 μg/gün düşük dozla başlayıp 4–6 haftalık dönemler ile doz ayarlaması yapılarak hedeflenen TSH düzeyine ulaşılmalıdır. Doz arttırmak gerekiyorsa 12.5–25 µg artışlar yapılmalıdır.

     Riski olmayan genç olgularda yarı dozda başlanıp 4–6 hafta içinde tam doza çıkılabilir.

   Günlük önerilen doza ulaştıktan sonra, dozun uygun olup olmadığının değerlendirilmesi için, TSH düzeyine bakılmalıdır. Serum TSH düzeyi nomalleşinceye kadar 6–8 haftalık aralıklar ile takip yapılmalıdır. Hedeflenen aralığa ulaşıp sabitleştikten sonra 6 ay–1 yıllık periodlar ile TSH takibi yapılmalıdır.

    İlaç sabah aç karnına ve günde tek seferde ezilmeden su ile alınmalıdır. En erken 30 dk sonra yemek yenilmeli ve diğer ilaçlarla birlikte alınmamalıdır.

    Levotiroksin prepatları ayni dozlarda, ayni tedavi edici etkinliği göstermediği için, tedaviye ayni preparatla devam etmek önemlidir.

  Tiroid hormon emilimi hastanın yaşı, levotiroksin preparatları asit ortamda çözüldüğünden proton pompa inhibitörleri, çöliak hastalığı ve malabsorbsiyondan etkilenebilir. İlaç etkileşimleri de önemlidir. Demir bileşikleri, kolestiramin, sükralfat, kalsiyum, alüminyum hidroksit gibi antiasitler ilacın emilimini etkileyebilir. Bu tür ilaçlar levotiroksin dozundan en az 4 saat sonra alınmalıdır.

    Sekonder hipotiroidide ilaç replasman tedavi prensipleri ve tedavi hedefleri aynıdır. Sadece takip ederken TSH düzeyi ölçülmemeli, serum sT4 düzeyi ile takip edilmelidir.

Bu tedavi yöntemleri klasik yöntemlerdir. Guatr bölümünde anlattığım gibi gerçek tedavi nedene yönelik olmalıdır.  Burada yapılan tedavi adı üzerinde reğlasman yani yerine koyma tedavisidir. Hipotiroidiyi takiben ardışık durumların oratya çıkmasını ve komplikasyonları engellemede  gerekli ve başarılı olmasına rağmen gerçek tedavi değildir. Gerçek tedavi için CRS ile saptanan mikrobesin eksiklikleri tamamlanmalı ve EMFT ile hücrelerin mümkünse daha iyi şartlarda çalışması sağlanmalıdır. Burada en çok kullandığımız mikrobesinler noni, selenyum, çinko ve omega-3 tür.

3 Kasım 2016

Graves Hastalığında Tedavi

     Graves hastalığına bağlı hipertiroidi tedavisinde antitiroid ilaç (ATİ), radyoaktif iyot (RAI-131) ve cerrahi seçenekleri söz konusudur. Her tedavi seçeneğinin olumlu ve olumsuz yanları vardır. Hiçbiri ideal bir tedavi yöntemi olarak kabul edilemez. Bu yöntemlerin her hastaya göre gözden geçirilmesi ve daha sonra uygulanması en doğru olanıdır.

     Tedavi yolları hastaya ayrıntılı olarak anlatılmalı, iyi ve kötü yanları belirtilmeli, bu seçimde onayı alınmalıdır.

    Antitiroid İlaç (ATİ) ATİ olarak metimazol, özel durumlarda propiltiyourasil kullanılmalıdır. Propiltiyourasil gebelikte seçilmesi gereken ilaçtır.  ATİ primer tedavi olarak uzun süreli (1–1.5 yıl) kullanılabildiği gibi, ablatif tedaviye hazırlık döneminde, geçici olarak da kullanılabilir.

    Metimazol ve propiltiyourasilin immun sistem üzerine doğrudan etkisi uzun süreli remisyon ihtimaline katkıda bulunur. Böylelikle hastalar 1–2 yıl ATİ altında ötiroid tutularak otoimmun olayın azalması beklenir.

     Metimazol (MMI) 10–40 mg/gün, propiltiyourasil (PTU) 100–300 mg/gün ortalama dozlarında kullanılır. Seyrek olarak daha yüksek dozlara çıkılması gerekebilir.

    Uzun süreli ATİ ile tedavi kararı verilen hastalarda başlangıçta 3–6 hafta aralıklarla kontrol edilerek doz azaltılması yapılır, en etkin en ufak doz bulunmaya çalışılır. Daha sonra 1.5–2 aylık aralıklarla takibe devam edilir.

      ATİ kullanımı sırasında bazı yan etkiler görülebilir. Kaşıntı, deri döküntüsü, artralji gibi minör yan etkiler yanında agranulositoz, toksik hepatit (PTU), kolestatik sarılık (MMI), vaskülit gibi daha önemlileri de ortaya çıkabilir. Hastalara olası yan etkiler konusunda bilgi verilmeli, bazı belirtiler için uyarılmalıdır. İlacı kullanırken boğaz ağrısı ve ateş olduğunda ilacını keserek hekimini araması tembih edilmelidir.

    ATİ ile uzun süreli tedavi yapılan hastalarda ortalama ilaç kullanım süresi 1–2 yıldır. Bazı hastalarda (aktif oftalmopatisi olanlar, genç hastalar (<20 yaş), yaşlı hastalar, ablatif tedaviyi kabul etmeyenler gibi) bu süre uzatılabilir.

      ATİ kesildikten sonra ilk 3 ay 4–6 haftada, daha sonra 3–6 ayda tiroid hormonları (sT4 ve TSH, hipertiroidinin nüksü kuşkusu olanlarda T3) takip edilmelidir.

      ATİ ile tedavinin en önemli dezavantajı, nüks olasılığının yüksek (%30–70) oluşudur. Yeterli süre ve dozda ATİ kullanımı sonrası nüks geliştiğinde veya ciddi yan etki çıktığında beklemeden RAI-131 veya cerrahi gibi daha kesin bir tedavi yöntemi tavsiye edilmelidir.

    Ön planda T3 sekresyonu olan hipertiroidide T3 düzeyi düşünceye kadar ATİ dozunu ayarlamaya devam etmeli, T3 düzeyi düştükten sonra hızlıca ablatif tedavi düşünülmelidir.

RAI-131 Tedavisi:

Hipertiroidi (Graves) tedavisinde uzun yıllardır başarı ile kullanılan bir ablatif yöntemdir. Gebelik ve emzirme dönemi RAI-131 uygulama için mutlak kontrendikasyon teşkil eder. Daha göreceli çekinceler arasında ileri oftalmopati, büyük guatr, intratoraksik guatr, mutlak cerrahi gerektiren (malignite kuşkusu, bası belirtisi gibi) durumlar, 20 yaş altındaki hastalar sayılabilir.

Ablatif tedavi kararı verilen hastalarda, RAI-131 veya cerrahi seçeneğine hastanın karar vermesi gerekir. Fakat doğru karar vermesi için hastanın özellikleri gözden geçirilmelidir.

RAI-131 uygulaması, genellikle ayaktan, bazı şartlarda (yaşlı, kardiyovasküler hastalıkları olanlar) yatırılarak yapılabilir. RAI-131 tedavisini takiben, 3–4 gün içerisinde boyunda ağrı ve şişlik ile birlikte akut tiroidit gelişebilir. Seyrek bir durum olan bu komplikasyonu önlemede antienflamatuvar ilaçlar ve gerekirse kortikosteroid tedavisi verilir.

RAI-131 tedavisini izleyerek tiroid dokusunun destrüksiyonuna bağlı olarak hazır tiroid hormonlarının kana sızması ile kısa süreli hipertiroidi alevlenmesi görülebilir. Radyoaktif iyot verilmesinden sonraki 1–2 hafta içinde gelişen bu durum yaşlı ve kardiyovasküler hastalığı olanlarda önem taşır.

RAI-131 sonrası hipertiroidi alevlenmesinin sorun yaratacağı hastalar ve ağır hipertiroidisi bulunanlar tedaviden önce birkaç hafta ATİ ile hazırlanarak ötiroid hale getirilir. Genç ve hafif hipertiroid hastalara ATİ ile hazırlık yapılmadan RAI-131 tedavisi verilebilir.

RAI tedavisi planlanan hastalarda, PTU RAI’un etkisine direnç oluşmasına sebep olabildiği için tercih edilmemelidir.

ATİ RAI tedavisinden en az 5 gün önce, ilacın kesilmesinin riskli olduğu vakalarda ise 48 saat öncesinden kesilmelidir.

Hastaların büyük kısmında RAI-131 verilmesini izleyerek bir süre daha ATİ tedavisine devam edilir. RAI tedavisi sonrasında, kesilmesi riskli olduğu için ATİ’a tedaviden ancak 48 saat önce ara verilmiş olan hastalarda, yine 48 saat sonra ATİ tedavisine başlanmalıdır.

Riski düşük kişilerde ATİ tedavisine RAI-131 verilmesinden 5 gün sonra başlanabileceği gibi, tekrar ATİ başlanmayarak hasta takibe de alınabilir.

Ötiroidi/ subklinik hipotiroidi başladıktan sonra ATİ dozu azaltılarak kesilir. RAI tedavisinin etkisi 6–8 hafta içinde görülmeye başlar. Bu nedenle tedavinin etkinliğinin belirlenmesi için tiroid testlerinin değerlendirilmesi işlemden 2 ay sonra yapılmalıdır.

Kalıcı hipotiroidi gerçekleşmesi ile birlikte tedaviye Levotiroksin replasmanı eklenir. İkinci doz RAI-131 tedavisi en erken 6 ay sonra verilmelidir (Bir önceki RAI tedavisinin etkinliğini değerlendirmek için).

Oftalmopati varlığında kortikosteroid tedavi koruması ile RAI-131 verilebilir. Genç yaş hipertiroidisinin tedavisinde RAI-131 veya cerrahi seçimi hasta ve hekimin birlikte alacağı bir karardır.

Cerrahi

Büyük ve/veya intratorasik guatr, bası belirtisi, nodül varlığı, nodülde kanser kuşkusu, ATİ yan etkisi, ATİ tedavisinin yetersiz kaldığı veya kullanılamadığı gebelik hipertiroidisi, RAI-131 tedavisini reddetme cerrahi seçiminin endikasyonlarını oluşturur.

Ağır Graves oftalmopatisi ve genç yaş (<20) hipertiroidisi de mutlak olmayan endikasyonlardır. Cerrahi öncesi ATİ ile hastaların ötiroid olması sağlanır.

Cerrahi tedavinin komplikasyonları, hipoparatiroidi ve nervus recurrens hasarlanması, bu konuda deneyimli ve bilgili cerrahi ekibin elinde oldukça düşük orandadır (<%1).

Kalıcı hipotiroidi cerrahi tedavinin beklenen ve istenen sonucudur. Hipotiroidi bakiye dokunun boyutu ile ilgilidir. Geride bırakılan doku yeterli tiroid hormonu üretecek miktarda ise, bir süre ötiroidi sağlansa bile hipertiroidinin nüksetmesi ihtimali vardır.

3 Kasım 2016
3 Kasım 2016
3 Kasım 2016

İnsülin direnci artık sadece doktorlar tarafından değil, hastalara tarafından bile bilinen, daha doğrusu bilindiği sanılan bir durum olmuştur. Pek çok kişi de çevresinde gördüklerini doğru zanneredek yanlışa düşmekte ve alınan bir ilacın insülin direncini yok edeceğini düşünmektedirler. Oysa yanılgı da bu noktada başlamaktadır. Zira ilaçlar insülin direncinin kontroluna yardımcı olsala da tedavide yetersiz kalmaktadırlar. Geleceğin tedavileri giriş bölümünde yazdığım gibi sonuca razı iseniz, hayat sizin… Ama asonuçalrı görmeye başlama farkındalığına ulşatığınızda göreceğiniz manzaranın sizi memnun etmeyeceğini düşünüyorum ve sanırım siz bu satırları da bu nedenle okuyorsunuz. Eğer sonuçtan memnun olsaydınız şimdi başka işler yapıyor olurdunuz.

    Peki ne yapmak gerekir?

Öncelikle CRS, ESG ve DSD ile tarama yapmak gerekir.

CRS (Metabolizma Tarama Analizi)ile metabolizma değerlendirip kaynağa iniliyor. Burada artık profosyonelce bir yaklaşım ile yaptığınız her şeyi ölçmeniz lazım. CRS ile yapılacak Metabolizma Tarama Analizi ile; vücudunuzun, hücrelerinizin ihtiyacı olan vitamin, mineral ve diğer mikronuentler, hücrelerin yenilenme durumu ve insülin drenci mekanizması ve metabolik düzen tespit edilmektedir.

DSD (Dinamik segmenter diagnosis); RYODORAKU yöntemine dayanan bu sistem ile organların enerjisi değerlendirilir. El bileği ve ayaklarda meridyenlerin üzerinde mevcut 24 noktadan alınan elektriksel ölçümlerle, organizmanın genel durumu hakkında bilgi edinilir ve belirti vermeyen olguların tespit edilmesine olanak sağlar. 

ESG (Elektrosomatogram); Tüm organ ve sistemleri hastalanma riskine göre sıralayan bu program ile insülin direncinin halen etkilediği ve ileride neden olacağı muhtemel hastalıklar hakkında ikazlarda bulunur. Hormonal ve bağışıklık sistemi gibi sistemler hakkında bilgi verilmektedir. Korunmak için size özel beslenme şekli belirlenebilmektedir. 

    Bu ölçümler sonucunda insülin direncine neden olan durumlar saptanır, şu anda mevcut diğer hastalıklar ve risk faktörleri değerlendirilir ve gelecekte ortaya çıkması muhtemel hastalıklar tespit edilip önlem alınır.

  Durum tespiti yapıldıktan sonra gereken olgularda majör ozonterapi ve ozon sauna Physiotron eşliğinde uygulanıyor.

IR (Infrared);Yeme merkezi bozuk çalışıyor, iştah fazlalığı var ve doyma hissi yoksa IR ile vücuttaki belirli meridyen noktaları uyarılarak bireyin yeme bağımlılığı, doymama hissi yok edilir ve toksin atma kanalları açılır

CRS ölçümüne göre eksik olan vitaminler, mineraller  tamamlanır.

ESG ölçümüne göre bireye özel beslenme planı oluşturulur.

   Yenilen gıdalarda en çok dikkat edilmesi gereken nokta kalori ve besin değerinin orantılı olmasıdır. Kalorisi yüksek, besin değeri düşük gıdalar, az miktarlarda alınsa bile metabolizmanın bozuk çalışmasına ve insülin direncinin gelişmesine neden olur.

    Kalorisi düşük ve besin değeri yüksek gıdalar fazla yenseler bile, kilo almaya neden olmadıkları gibi metabolizmanın daha iyi çalışmasına yardım edecek ve mevcut insülin direnci bile düzelecektir.

     Soya ürünleri, omega-3, az proteinli gıdalar, fındık, yağsız mandra ürünleri (konjuge linoleik asit içerenler), az miktarda alkol, lifli besinler, tarçın ve kafein insülin direncini iyileştiren maddeler olarak ön plana çıkarlar.

   Vitamin D eksikliği de insülin direnci ile birliktedir. Bu nedenle tamamlanmsı gerekebilir.

alt

    İnsülin direncinin yok edilmesinde en önemli silahımız PHYSİOTRONdur. Ozonterapi ile birlikte uygulandığında sadece kan şekerini düzenlemede değil, hastalıkları ortaya çıkartan mekanizmalar da düzelecektir.

    Pankreası tamir etmek ve bağırsaklardaki geçirgenliği düzeltmekte son derece etkindir.

3 Kasım 2016
3 Kasım 2016