Notice: Trying to get property 'term_id' of non-object in /home2/haksever/domains/nurihaksever.com/public_html/wp-content/themes/clinico/blog.php on line 44
Large Images – Sayfa 2 – Doç. Dr. Nuri Haksever
Aramak istediğiniz kelimeyi yazınız..
Ara ..

Large Images

8 Kasım 2016

Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?

-On yılda, demiş kavak.

-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!

-Doğru, demiş kavak.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:

-Neler oluyor bana ağaç?

-Ölüyorsun, demiş kavak.

-Niçin?

-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.

1.Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.

Fare kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür.

Ve der ki, “Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem.”

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

R.H Reeves’in ‘Hayvan Okulu’ isimli öyküsü, yeni dünya düzeninin gerektirdiği nitelikleri taşıyabilen bir eğitim sisteminin nasıl olmaması gerektiği ve öğrencilerin bireysel farklılıkları üzerine bir kez daha düşünülmesi gerektiğini çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.

Hayvanlar alemi Yeni Dünya’nın sorunlarıyla baş edebilmek için bir okul açmaya karar vermiş. Dersler koşmak, uçmak, tırmanmak ve yüzmekten oluşuyormuş.

Yönetimi kolaylaştırmak için bütün hayvanların bütün derslere katılmaları isteniyormuş.

Ördek yüzmede çok iyi not almış, uçmada orta almış, ama koşmada çok beceriksizmiş. Bu yüzden yüzmeyi bırakması gerekmiş, derslerden sonra okulda kalıp koşma çalışması yapması gerekiyormuş. Bunu perdeli ayakları yıpranıncaya kadar yapması gerekmiş. Sonunda dayanamayıp okulu terk etmiş.

Tavşan koşma dersinde çok iyiymiş, ama yüzmede durumunu düzeltmek için o kdara çok çalışmış ki bunalıma girmiş.

Sincap tırmanmada harikaymış ama uçma dersinde öğretmeni kendisini uçmaya zorlayınca kaslarına kramp girmiş ve koşma ve tırmanma derslerinden de iyi not alamamış.

Kartal sorunlu bir çocukmuş, belli bir disipline sokulması gerekiyormuş. Tırmanma dersinde diğer öğrencilerden önce ağacın tepesine ulaşıyormuş ama bunu ille de kendi yöntemiyle uçarak yapmak istiyormuş.

Sene sonunda yüzebilen, toprakta hızlı hareket edebilen ve tırmanabilen bir yılan okulu birinci bitirmiş.

Köstebekler, okul yönetimini programa toprağı kazma ve tünel açma dersi eklemedikleri için protesto etmişler ve okula gitmemişler.

Çocuklarını porsuğun yanına çırak olarak vermişler. Sonunda bir gurup girişimci hayvan kendi özel okullarını kurmuşlar.

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

Bir gün Napolyon düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkânına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasını emretmiş. Bakkal da Napolyonu müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da :

‘Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı.’

diye savuşturmuş. Nihayet biraz sonra Napolyon’un muhafızları yetişmişler. Bakkal ömründe bir daha karşilaşamayacağı Napolyon’a sormuş:

‘Efendim, af buyurun ama merak ettim, ölümle bu denli burun buruna gelmek nasıl bir duygu?’

Napolyon birden öfkelenmis.

‘Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?’

diye bağırmış. Hemen askerlerine, adamcağızı kurşuna dizmelerini emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşisına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş, artık ‘ateş’ emri verilecek… Adamcağız içinden:

‘Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin’

diye düşünürken,arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış.Karşisında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon:

‘İşte böyle bir duygu!’

“Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme biçimidir…”

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.

İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar.

Başka doktorlar çağrılır… Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul’a götürmeye karar verirler.

İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır… Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.

Sonuç olarak:

Osman Efendiye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp “dinlenmesi”, daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. “Kader” denilir, Uşak’a dönülür.

Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.

Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi “Berber Mehmet” çağrılır.

Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.

Berber Mehmet bir an düşünür. “Beyim?” der, “Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın” Bir bakar, “Hah işte der. “Kıl dönmüş.” Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.

Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.

Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır.

KISSADAN HİSSE :

Vergiden turizme, sosyal güvenlikten adalet reformuna kadar Berber Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.
Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

Hikayede anlatılan efsaneye göre bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar. Bu ses ona: “içeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı sakın unutma.”

Ayrıca; sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate almalısın. Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi asla unutma” diyordu.

Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar.

Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur: “yalnız sekiz dakikan var” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır. Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış bulunmaktadır.

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

Sigortacının biri orduya gider. Askerler ictimadadır. Başlar anlatmaya:
-“Ben size sigorta satmaya geldim. Sigortası olmayanlar savaşa gittiğinde beynine bir kurşun yerse, ailesi hiç para alamaz; sigortalı olanların ailesine ise, devlet yüklü bir para öder. Şimdi kimler sigorta yaptırmak istiyor?”
Kimseden ses çıkmaz. İki kez daha anlatır ama yine ses çıkmaz. Sigortacı gitmek üzereyken kıdemli bir basçavuş gelir ve:
-“Bir de ben anlatayim, ben bunların dilini konuşurum” der ve askerlere seslenir:
-“Beyler, şimdi sigorta olup da beynine kurşun yiyenlere devletin ne kadar para ödeyeceğini duydunuz mu?”
-Duyduk” der herkes.
-“Simdi siz hesap edin. Bundan sonra ilk çıkacak savaşta devlet, savaşa sigortalı olanları mı, sigortasız olanları mı sürer?”

Posted in Hikayeler
8 Kasım 2016

Yaşamın gizemini SU ile özetleyen bütün bilim adamları aynı görüşü paylaşıyorlar…

Fransız bilim adamı Dr Jacques  Benvenistc,

Japon bilim adamı Masuro Emoto,

Türk bilim adamı Doç. Dr. Nuri Haksever,

Alman Biofizikçi Peter Ferreira

Alman Doktor Barbara Hendel

EMOTOMASURO EMOTOEMOTOPETER FERREIRA

    Doç. Dr. Nuri Haksever soruyor ‘ Su hayattır… Yaşamın ta kendisidir…Siz hangi suyu içiyorsunuz? İçtiğiniz suyun hücrelerinize nüfuz ettiğinden, hücrelerinize yaşam getirdiğinden emin misiniz? İçtiğiniz suyun enerjisi var mı? Enerjisi olmayan bir su sağlığınıza ne ölçüde faydalı?

   CANLI YAŞAMIN TEMELİ VE BİLİNÇLİ ŞİFA ENERJİSİ: SU

BIR SU MOLEKULU CIFT KUTUPLUDUR..

   Her su molekülünün, birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginc değil mi? Çünkü bir su molekülü, 104,7 derecelik bir açıyla, mükemmel bir dörtgenden başka bir şey değildir. Bu geometridir ve geometri molekülde var olduğundan, suyun cok belirli frekans örneği vardır.

     Bir su molekülü, çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünya’nın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde, her su molekülünün de, elektromanyetik kuşakla çevrelenmis, bir eksi ve bir artı kutbu vardır.
Su iki kutuplu olduğundan belirli yerçekimi ve kaldırma kuvvetlerine tabidir. Suda yercekimi gücü vardır. Su yukarıdan asağıya doğru akar. Su kimyasal materyal olarak, yukarıdan asağıya akarken, tekrar asağıdan yukarıya, saf ışık enerjisi olarak akar.

 MADDE YOGUNLASMIS- YAVASLAMIS ENERJIDIR

    Prof. Popp’un getirdigi izah soyledir: “Maddenin tum formlari, donmus ışık veya yavaşlamış enerjiden baska bir sey değildir. Sonuc olarak maddeyi, enerji olusturur.
Caresi olmayan hicbir hastalık yoktur. Doktor, okul bilgileriyle ve tecrübeleriyle, daha fazla yardım edecek durumda olmadığını, prensipte söyleyebilir. Ancak hiç birimiz, temelde bir hastalığın, çaresi olmadığını söyleyemeyiz. Eger biz bir problem ortaya çıktığında enerjiyi tekrar asli durumuna dönüştürebilirsek, o zaman buna otomatik olarak madde de uyacaktir. Hem de, bedeninizi olusturan elementlerle, su ve tuz ile.

 SU SARMAL SEKILDE HAREKET EDER

     Bedenimizde, suyun günlük olarak, aşağı ve yukarı canlı bir güç olarak aktığı, yaklaşık 90.000 km sıvı bant vardir. Suyun icinde zaten canlılığı sağlayan dörtgen yapi vardır.
Su sarmal sekilde hareket eder, hicbir zaman lineer degildir. Banyoda, bir bakin, su girdap formunda, hareket eder. Spiral olusturan suyun hareketinin, genetik kalitim bilgilerini iceren bedenimizdeki DNA ile ayni olmasi, ilginc degil midir?

 KLORLU-FLUORLU SU VE BEYIN KONTROLU

      Beyin suyunuz cok yuksek derecede kristal yapilanmadir. Saf kucuk kristaller ki, buna molekul-kume adini veriyoruz. Birbirine baglanmis olarak ve bu sekilde geometri oldugu icin, belirli bilgileri iletebilen bu yapiyi suda da buluyoruz. Bu surekli olarak degisir. Dusunceleriniz nereden geliyor? Kimyasallarla suyun basitce etkilenebilecegini biliyor musunuz?

   Amerika’da, yuzeyi %100 orten klorlu su icilir. Buna eger fluor katarsaniz, hicbir isteginiz kalmayacak kadar, beyin fonksiyonlariniz uzerinde, uyumsuzluk yarattigini kanitlayabilirim. Isteksiz olursunuz. Dusunun bunu, iki nesil boyunca tum halka yaptilar. O zaman ne elde ettiler? Isteksiz, materyalistlerle dolu bir halk, bu insanlar, o zaman her seyi, istenildigi gibi yapacaklardir. Yani boyle bir nesli yonetmek ve yonlendirmek kolaydir. Buna su ile ulasilabilir.

    37 derecelik bir beden sicakliginda, beyin suyunuz buzlanmis bir durum alir. Bu joleye benzer yuksek dereceli bir yapidir. Bu yapiya mikrodalga uygulandiginda, beyninizin kan bariyerinden hayvansal albumin gectiginde ve beyninize girdiginde, birden kristaller yapilarini degistirmeye baslar. Ve beyninizin suyu sivilasir. Nedenini iyi incelemeliyiz, nedeni, daima geometride gizlidir.

HER SU MOLEKULUNUN KENDI KIMLIGI VARDIR

      Bu kristalleri, ornegin kar tanelerini soluyoruz. Suyun, kati hali olan kar tanelerinin, bir elektron mikroskobuyla, fotografi cekilmistir. Burada cok kucuk altigen ve mukemmel bir duzeni vardir. Iki ayni kar tanesinin, hicbir zaman birbirine benzememesi cok ilginctir. Kendini kristalize edebilmesi icin, her su molekulunde, bir milyardan fazla biyofoton calisir ve bunlar kendilerini surekli olarak tekrar duzenlerler. Bu sekilde, her su molekulu, oburlerinden farklidir, her su molekulunun kendi kimligi vardir.

 SUYUN HAFIZASI VARDIR VE DENGELEYICIDIR

    Simdi bir deney yapalim. Kar tanesini dogal sartlarda eritelim ve bundan tekrar su yapalim. Sonra da tekrar donduralim, tekrar tam olarak ayni kar tanesini elde ederiz. Bu nasil olanakli oluyor? Cunku kim oldugunu hatirlayabiliyor.

    Suyun hafizasi vardir. Su bir bilgi tasiyicisidir. Maddelesmeye sebep olan enerjinin formunu degistirmedigimiz zaman, madde de degismeyecektir. Cunku o kim oldugunu biliyor. Bu olay, sizin organizmaniz icin de gecerlidir.

     Bilim adamlari suyun dogal bir dengeleyici oldugunu ve bizim su vasitasiyla, bizde eksik olan dalga boylarini alabilecegimizi kanitlamislardir. Bu sekilde kaybettigimiz her seyi dengeleyebiliriz. Italya’da, Enza Enstitusu’nden, Dr. Cicollo, son yirmi yil icinde, tum dunyadaki sifali sulari incelemistir. Sifali sularin oteki normal sulardan kimyasal yapilari ayni olsa da, biyofiziksel acidan farkli olduklarini tespit etmistir.

   SU VE SOZCUKLERIN ETKISI

EMOTO VE NURİ HAKSEVER

     Bir Japon bilim adami olan Dr. Masaru Emoto, suyu, sozcuklerle degistirebilecek durumda oldugumuzu, fotograf cekerek, 10.000 deneyle kanitlamistir. Burada, sozcuklerin gucunu dusunun. Cunku her sozcuk, onceden dusunulmustur. Bu elektriktir, bu dalga boylaridir. Bunlarla, duzen yada kaos yapabilirsiniz.

       Masaru Emoto, notr suyu alip, sozcuklerle, yani bilgiyle yukleyerek; -4 derecede dondurmus ve elektron mikroskobuyla, fotograflarini cekmistir. “Beni hasta ediyorsun” mesaji ile yukledigi suyun goruntusunun, ayni kanserli hucre yapisini ortaya koydugunu, tespit etmistir.

      Bu sekilde, yapisi bozularak dondurulmus, hasta bir suyu alalim ve sivilastirarak tek bir sozcuk olan “Sevgi” sozcuguyle, yeni bir bilgi verelim. Bunu, tekrar -4 derecede donduralim ve elektron mikroskobuyla fotografini cekelim. Birdenbire, bu mukemmel kristali, mukemmel geometriyi elde ederiz. Bu deneyi, tersten 10.000 defa yapabiliriz, bilimsel ve objektif olarak suyun, dusunceyle ne kadar etkilenebilecegini, yine kanitlamis oluruz.

 SU MUKEMMEL COZUCU VE SIFADIR

     Su mukemmel bir cozelti maddesidir ve her seyi kendine baglayabilecek durumdadir. Bu nedenle, su icmek, gercekten cok onemlidir. Bedenimiz, kendi kendisini, iyilestirebilir. Cogu kisi de bunu, oruc kurleri vasitasiyla yapar. Bunu, bicaksiz ameliyat olarak adlandirabiliriz. Bedeninizin, tekrar temizlenmesini saglayin. Bunun icin de, bunlari cozen bir seye ihtiyaciniz var. Su bunu basarir. Ve artik biyofiziksel olarak da kanitlayabildigimiz gibi, su, yuksek derecede bir yapiya sahiptir.  Ve bu yapılardan dolayı,  bedenimizdeki benzer titresimleri iceren bircok hastaliklari, Alzheimer rahatsizligina kadar, beyinlerimizin kivrimlarina yerlesmis olan hafif ve agir metal tortularini bile sokebilir.

EMOTO VE Dr Remedy

    Israil’de, bir doktora gittiginizde, orada, hangi rahatsizliktan dolayi gitmis olursaniz olun, sizi, once tekrar bekleme odasina yollayip, yarim saat icinde icmek uzere size 2 Litre su verilir. Ve siz, bu suyu ictikten sonra, hâlâ sikâyetleriniz varsa, bundan sonra sizi muayeneye kabul ederler. Bu bir gelenektir. Birden bire ortaya cikan hastaliklarin, % 80’ini, sadece su icerek iyilestirilebileceğini gormusler. Bunun sadece suyun kalitesine bagli olmadigi da tespit edilmis. Bunun icin su, cozelti maddesi olarak biriken tum atiklari, disari tasimak icin kullaniliyor. Ornegin, burnunuz aktiginda, neler oluyor? Bedeninizde, daha onceleri birikmis olan zararli maddelerin, etkisizlestirilerek disari atilabilmesi icin, salgilar olusuyor ve burnunuzdan disari cikiyor. Ayni olay, cildiniz icin de gecerlidir. Bedeninize girmis olan zararli tum maddeler, cildiniz vasitasiyla, ifraz edilir. Tum problem, aslinda iceride, oraya girmemesi gereken maddeleri, su yine disari tasima kapasitesine sahiptir. Burada, suyun miktari kadar, kalitesi de onemlidir.

 SUYUN CANLILIGI

    Su 80 metrelik bir boru sisteminden gectiginde, canliligini kaybediyor. Bu da, borunun kotu olmasindan dolayi degil, borudaki basinctan olusuyor. Suyun evlerimize kadar tasinabilmesi icin gerekli olan basinc, suyun kendi hareketliligini bozuyor. Suda, cift helezon seklinde spiral hareket var. Bu da, suyun kristalinin olusmasini sagliyor. Suyun spiral hareketine zarar verildiginde, kristal yapisi da bozuluyor. Kristal sekil olmayan yerde, geometri de yoktur. Boylece, bilgi de olusamaz ve neticede canlilik yok olur.

 KANSEROJEN TARIM ILACLARI VE YERALTI SULARI

      Tarim sektorunde, 300 cesitten fazla inorganik kimyasal yapiya sahip, tarim ilaci kullanildigini ve bunlarin neredeyse 280’inin kanserojen oldugunu, biliyor muydunuz? Kanser nedir? Kanser kaostur.

     Tarimda kullanilan ilaclar, yeralti sularina karistigindan, tekrar bizim cesmelerimize geliyor. 280 ilacin kanserojen olarak bilinmesine ragmen, sadece 63’u olculuyor. Kalanlarin isimleri bile bilinmiyor ve bunlar icin, hic bir sinir deger konulmamis. Ve zamanla, bu olculen 63 ilacin degerleri yukseldikce, tolerans degerleri de yukseltilmis. Suyun kalitesi, duzeltilecek yerde, icindeki maddelerin tolerans degerleri ile oynanmaktadir. Aksi takdirde, bu suyu, size satmamalari gerekir. 1992’den beri de, zaten bu 300 tarim ilacindan, sadece 18’i olculmektedir. Ve boylece, gercekte neler ictiginizi dusunebilirsiniz.

 YERALTINDA OLGUNLASAN SU: TOPRAGIN KANI

    En iyi icebileceginiz su dogal temiz kaynak sulari, artezyen sulari, yeraltindan kendiliginden cikan pinar sularidir. Cunku suyun da, kendine has bir olgunluk derecesi vardir. Su yagmur olarak yere indiginde, bunu olgunlasmamis su olarak adlandiririz. Bu suda, solar(gunes) frekanslari olculebiliyor. Fakat yer manyetik frekanslarin da olusabilmesi icin, suyun, yerin cok altina inmesi ve topragin kani haline gelmesi gerekiyor. Yeraltinda, tamamen olgunlasan ve tum yer manyetik frekans desenlerini icine alan topragin kani, kendi basina, 1000’lerce metre derinliklerden, girdap seklinde, yukari cikabilecek guce ve enerjiye sahip oluyor.

 SISE MINERAL SULARI  INORGANIKTIR

    Siz siseden mineral suyu ictiginizde, bunu bedeniniz alamaz ve isleyemez. Cunku mineral suyundaki mineraller inorganik yapiya sahiptir. Bunlar zararli degiller, ancak hucreler icin kullanilabilir degildir. Boylece, kaniniza kadar giren kalsiyumun, hucrelerinizde ozumsenemedigi icin hicbir faydasi olamaz. Bazilari, bu maddelerin bir kismi, belki alinabilir diye dusunse de, bu kesinlikle mumkun degildir. Bunu, kahvaltida tabaginiza, bir cubuk demir koymus gibi de dusunebilirsiniz. Sudaki mineralleri alabilirseniz, cubuktaki demirleri de yiyebilirsiniz. Bu da mumkun olmadigi icin, suyun, icerdigi mineraller de onemli degildir. Onemli olan, suda, hangi frekans desenleri vardir. Ve bu mineraller, halen iyonize durumda mi, etraflari su kilifi ile cevrili mi? Cunku biz, bu suyun yapisini bozdugumuzda, icindeki iyonize ve suya, elektromanyetik dalga boylari veren elementlerin, baska elementlerle birlesmesini saglamis oluruz. Bu da genellikle, boru basinci veya suya katilan karbon dioksitlerle yapilir. Boylece suyun dogal oksijeni alinip, nitrojen katilir. Hâlbuki bizim amacimiz, bedenden nitrojeni uzaklastirip, oksijen verebilmek olmalidir.

 CANLI OLMAYAN SU VE KIRECLENME

   Molekul evliliklerinde, ornegin pozitif yuklu kalsiyum ile negatif yuklu hidrojen karbonatlar birlesirler. Aslinda bunlar, su canli oldugu surece, yani bir yapiya sahip oldugu surece, iyonsal yapilarindan dolayi, birlesemezler ve bedene zararli hale gelemezler. Cunku su, aralarinda bir duvar gibidir. Sayet kalsiyum ve hidrojen karbonat birlesirse, yeni olusum kalsiyum bikarbonattir, yani kisacasi kirectir. Ve siz de bunu, evinizin borularindan disari atabilmek icin, en pahali cihazlari kullanirsiniz.

    Bunu yaparken, kendi bedeninizdeki kireclenen damarlarinizi, hic dusunmezsiniz. Yaslandikca damarlarimiz ve beynimizdeki sinir iletisim baglari kirecleniyor. Sonucta, dogal olarak bilgi iletmek icin, kopru kurulamadigindan unutkanlik basliyor. Burada olusan kirecleri cozebilmek icin; canliliga, bilgiye veya yapiya gereksiniminiz var. Suyun geometrisine ihtiyaciniz var. O zaman, olusan molekul birlesimlerini de kirabilirsiniz.

 ORGANIZMADAKI RAHATSIZLIKLAR SU ILE IYILESEBILIR

   Biz arastirmalarimiz cercevesinde, segmanter diyagnostik ve organometri ile medes diye adlandirdigimiz, enerjetik seviyede olcum yapabilen, bilimsel bir cihaz sayesinde, organizmadaki patolojik rahatsizliklarin bile, sadece su ile yenilebilecegini kanitlayabiliyoruz. Uzun yillar boyunca, teshis amacli takip altinda bulundurdugumuz hastalar var. Bizler, biyofizikci oldugumuzdan, bizim kendi kendimizi, yenileyebilecegimizi biliyoruz. Bedeninizdeki organlar, maddeden olustuklari ve cesitli element bilesimleri icerdikleri icin, her bir organin ayri titresim karakteri vardir. Ornegin bir akcigerin, dogal durumdaki titresimi, yaklasIk 40 Hertz civarindadir.

   Her gun icki aliyor ve cigerlerinizi yipratiyorsaniz. Zorlanmadan dolayi, neredeyse cigeriniz, 58 Hertz’e kadar yuksek titresecektir. Eger cigerin enerji seviyesini, 40’tan 58 Hertz’e yukseltirsek, organin maddesel yapisinin da degismesi soz konusudur. Bu ise, organda bir bozulmaya sebep olacaktir. Bu olay da, ayni kanser de oldugu gibi, birden olusmayacak, yillarca organin maruz kaldigi tahribat, zamanla ortaya cikacaktir. En basinda, enerji seviyesinin degistigini, unutmayalim. Mesela bir hastamizin beyninin saginda bir tumor var. Tumor, organ seviyesinde kirmizimsi olarak gorulmektedir. Bunu enerjetik seviyede olctugumuzde; yani bu olcumu, kanser, organ uzerinde gorulmeden cok once yaptigimizda, hastayi uyarabiliriz. Beyninde tumor olan hastaya, bedeninde eksik olan frekanslari iceren bir su icirdigimizde, cok farkli bir tablo ile karsilasiyoruz. Zarar gormus olan yerler: epifiz, hipofiz, merkezi sinir sisteminde, sadece 17 dak. sonra degisiklik oluyor. Fakat bu kadar kolay olamayacagini siz de tahmin edebilirsiniz. Tum bir omur boyunca, yanlis yasayip, mucize suyu icerek iyilesebileceginizi sanmayin. Bu hasta tabiî ki tekrar eski yapisina donecektir. Cunku artik organ seviyesinde tahribat baslamistir. Beden kendini, bu negatif duruma o kadar alistirmistir ki, 2-3 saat icinde, eski patolojik tabloya geri doner. Fakat bunun bize gosterdigi, suyun icinde oyle bir enerji var ki, eksik olan tekrar yerine getirilebiliyor ve yenilenme gerceklesebiliyor. Bu hastaya, belki her gun, 2’ser litre bu sudan icirsek ve birkac yil devam etsek, bedendeki her yapiyi degistirebiliriz. Bedenlerimiz, ‘kendisini yenileyici’, bir alandan olusuyor. Bedenlerimizin sekillerini olusturan, neticede enerjidir. Ornegin, bir hastanin ayagini kestigimizde, ayak parmagini algilayabiliyor. Cunku enerjetik seviyede, o enerji var, buna da fantom(hayali) agrilar deniyor.

 CANLI YERALTI SULARINI KULLANIN

     Suyunuzu dogadan almaya calisin, has su icmeye calisin. Gunluk ihtiyaciniz olan 2 Ltr su icin. Guzel bir kaynak bulup, kimyasal analizini yaptirin. Cunku zararli kimyasal madde olmayan yerde, suyun yapisi var oldugu icin, mikrop da olusamaz. Boylece bu, suyun canlilik icerdigine dair, elinizde bir garanti olur. Alabaliklarin yasadiklari akarsular, kesin temiz olur. Cunku alabaliklar, cok hassas baliklardir. Suyun icinde, cekim ve itim dengesi bozuldugunda, suyun kalitesi bozulur ve alabaliklar bunu derhal algilar. Bu baliklar, suyun icinde, baska guclerin de var oldugunun farkindalar. Levitasyon(itim) gucunu kullanarak, suyun icinde durabiliyorlar ve suyun icsel gucu olan saf isIk enerjisini kullanarak, akintinin tersine yuzebiliyor.

   Bu kaynaklardan beslenen sulardan faydalanmaliyiz. Bu tip sular, sadece gecen hafta yagmur yagarak orada birikmis degil, yillarca olgunlasma surecine bagli olarak, 100-200-300 yasinda olabiliyor ve radyometrik olcumlerle bu yasini, tespit edebiliyoruz. Bazi fosil sular vardir ki, bunlar topragin kani olarak; 6, 7, veya 8000 yil yeraltinda beklemis ve olusmuslardir. Bu sulari bulup kullanmaliyiz.

SUYU CANLANDIRAN CIHAZLAR VE KUVARS KRISTALI

  Artezyen suyu bulduysaniz, mutlaka cam siselere koyun. Bu sulara ulasamayanlar, suyu canlandirici cihazlar kullanabilirler. Bu cihazlar, borulardaki basinctan dolayi bozulan suyun yapisini, tamir ediyorlar. Boylece, kristalize yapisi olmayan; yapi ve boylece bilgi icermeyen suyu, fiziksel bir yontem ile tekrar canlandirabilir ve enerji verebiliriz.

   Cesme suyunun yuzey gerilimi, daima 73 Dune’dur. Iyi bir kaynak suyun gerilimi, 58, 60, 62 Dune olabilir. Bizim kanimizin degeri, 42 ve 44 Dune civarindadir. Gidalari ozumlememiz icin, bu degerin, kan degerimize en yakin olmasi daha uygundur. Ve bizim icin en uygun olan, taze sIkilmis meyve suyudur. Taze meyve suyunun yapisi o kadar uygun ki, yuzey gerilimi, ayni kanimizin degeri gibidir.

     Bunu tuzlu su (sole)ile de yapabiliriz. Dogal bir Sole’den, bir bardak dogal suya, 1 cay kasigi ilave ettiginizde, izotonik bir cozelti elde edersiniz. Bu cozeltinin degeri de, ayni kanimizin degerindedir. Cunku mukemmel bir yapiya sahiptir. Kaynak artezyen suyu da, bu degere cok yakindir. Su, suyu canlandirma cihazlarindan, cok hizli gectiginden, cok kalici bir sekilde onarilamiyor.

   Suyu canlandirma cihazlari, cok pahali oldugundan, bunun yerine, bir avuc kuvars kristalini, temiz kaynak suyuna koyarak, cam surahi icinde bekletirseniz, suyu canlandiracaktir. Camin yapisi kuvars tozu icerdiginden, zaten bir altigen sekle sahiptir ve icine konulani etkileyecektir. Ertesi gun suyunuzu ictiginizde, koydugunuz kuvars kristali, seklini hic degistirmemesine ragmen, siz de tadindaki yumusakligi fark edeceksiniz.

   Biz size, kristallerle suyunuzu canlandirdiginizda, elde edeceginiz yuzey gerilim degerlerinin, canlandirma cihazlarinin sonuclarindan, daha iyi veya en azindan o sonuclarla ayni oldugunu, bilimsel olarak kanitlayabiliriz. Zira bu cihazlarin cogu, kuvars kristali icermektedir….

su

      Fransıadamı Dr. Jacques Benveniste yaptığı araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton (ışık) yaydığını, farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladıklarını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiş. 1980’lerde başlattığı çalışmalarında suyun hafızası olduğunu anlamış. Suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda sallayarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini anlamış. Bir başka deneyinde suya bir zehir yerine sadece zehirin frekansını yüklemiş
ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan sinekleri öldürdüğünü görmüş.

   Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katılmış. Fransa, İtalya, Belçika, ve Hollanda’dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş.

      Belçika Katolik Üniversitesinde Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuardaki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalışmışlar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su varmış.

      Tüm deney bağımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyormuş. Bu kişi tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyormuş ama deneylerde bil-fiil çalışmıyormuş, bu yüzden yalan ve dolana yer kalmamış.Yapılan tüm deneyler Benveniste’nin sonuçlarını desteklemiş.

     Benveniste buna karşılık “12 sene önceye, bizim başladığımız noktaya gittiler” demiş. Benveniste ayrıca “Biokimyevi maddelerin yaydığı sinyal kaydedilip internet aracılığı ile dünyaya yayılabilir ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır” da demiş.

  Unutmayalım ki; insan bedeninin %75-85’i sudur. Düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz. Yaşam muhteşem bir enerjisel danstır, frekansların uyumu, birleşmesi, çatışması, aşağı-yukarı, sağa-sola, zıt yönlere dalgalanmasının dansı.

Doç.Dr Nuri Haksever; İnsan vücudunun %70 inin su olduğunu herkes öğrendi. Fakat kalitesi nasıl?

 Barbara Handel& Nuri Haksever

      Nasıl içtiğimiz suyun kalitesini ve sağlıklı yapıda olmasını arzuluyorsak vücut sıvılarımız da temiz ve kaliteli olmalı.  Biz nasıl temiz bir havada rahat nefes alıyorsak hücrelerin içinde yaşadığı intertisyel sıvı denilen ortamın da temiz olması gerekir. Fakat yediğimiz gıdaların içinde yeterli vitamin ve mineral olmaması nedeniyle metabolizmanın bozulması, içtiğimiz suyun moleküler yapısının bozuk olması ve enerjisinin düşük olması nedeniyle hem hücre dışı ortamı temizleyememesi hem de  hücre içine girememesi, ayrıca vücudun içine girmemesi gereken toksik maddelerin değişik yollarla vücudumuzun içine girmesi sonucu intertisyel sıvının özellikleri bozulmakta ve bir çok hastalığın başlamasını, hızlı ilerlemesini sağlamakta ve tedaviyi zorlaştırmaktadır.  İnsan vücudu içindeki sıvının düzeltilmesi bir çok hastalığın tedavisinde çok önemlidir.

 Dr.Barbara Hendel ile Doç. Dr. Nuri Haksever  14 Aralık 2014 te Naturel Beden, Zihin ve Ruh Sağlığı Festivalinde doğanın iyileştirici gücü, yaşamın kaynağı Su ve Tuz konusunda birlikte seminer vererek halkı aydınlattılar.

   Biyofizikte önemli olan nicelik değil niteliktir.  Sürekli artarak yükselen maddesel ve kimyevi düşünce tarzımız  insan hayatını doğal ve canlı bağlantılardan izole etmeye devam ediyor. Bu bakış açısını koruduğumuz sürece bütünsel doğal bağlantılar konusundaki bilgi eksikliğimiz ve doğal sonucu hastalıklar hiç de şaşırtıcı değil.

   Çoğumuz pH oranı yüksek suyun yararlarını artık biliyoruz. Ancak, hala gerek damacanalarla su içilmeye devam edilmesi yada su arıtma sistemlerinde su arıtılırken suyun içerisindeki faydalı mineralleri de elimine etmesi nedeni ile içilen sudan gerektiği gibi fayda alınamamaktadır.   Suya sonradan ilave edilen kalsiyum tabletlerinin bir kısmı beden tarafından işleme alınabilir. Ancak, bu izole edilmiş  inorganik kalsiyum tabletleri bedenin gerçek ihtiyaçlarını karşılayabilir mi?

    Laboratuar  kan testlerinde vücutta kalsiyum var gibi gözükse bile  kaba yapısı itibari ile hücre zarından geçmesi mümkün olmayan , hücrelere ulaşamıyan bir maddenin bedene hiç bir faydası olmamaktadır..

     Günümüde kendini uzman olarak tanıtan çeşitli gruplar sürekli günde şu kadar su içmelisiniz diye her ortamda söylemde bulunmaktalar…Artık hemen çoğumuz anladı günde ortalama 2.5-3 -lt su içmeliyiz… Güzel, ama içtiğiniz su hücrenizin içerisine girerek bedeninize bir fayda sağlıyor mu?

Artık, bilinçlenme zamanı…

    Yediğiniz, içtiğiniz her hangi bir madde hücre zarından geçemediği müddetçe beklenen fayda elde edilemez.

Posted in Bilgi Bankası
7 Kasım 2016

Detoks organizmanın kendisine yaramayan ve bozucu etkileri olan bu zehirli maddelerden kurtulmasıdır.

Beslenme, kolon hidroterapi , ozonterapi, ozon sauna ve elektromanyetik alan düzenlenmesi uygulanmalıdır. Kişiye özel olmak zorundadır.

Detoks olarak adlandırılan işlem birkaç yönlü olarak düşünülmelidir. Öncelikle hangi tür bir detoksa ihtiyac duyulduğunun tespit edilmesi gerekir. Bu konuda eğitimli doktorların liderliğinde sağlık personeli tarafından yapılmalı. Yoksa rastgele biri tarafından hazırlanan programlar fayda yerine zarar getirir.

Özel diyetlerle vücudu arındırma,

Belli sürelerde doktor kontrolünde yaşayan su içilmesi,

Manyetik Alan tedavisi

Sebze suyu ve meyve suyu rejimleri,

Vücudun toksinlerden arınmasına yardımcı olan bazı vitamin ve aminoasitler

Ozon sauna,

Kolon hidro terapi

Ozon major terapi

Posted in Bilgi Bankası
6 Kasım 2016

Telomer uzunluğu bireyin sağlık durumunu ve özellikle biyolojik yaşını en iyi tanımlayan göstergelerden biridir.

     Bu test hekim tarafından yorumlanmalıdır.

  Yaklaşık 1 yıl sonra yeniden telomer ölçümü yaptırmak ne kadar hızlı yaşlandığınızın ya da gençleştiğinizin objektif bir göstergesi kabul edilebilir.

a
Bu fotoğrafta görülen pembe noktalar DNA kromozomlarının uçlarındaki telomerlerdir. Her test raporunda kişinin telomerlerini gösteren fotoğraf da yer almaktadır.

Yaşlanma doğal bir süreç olarak bilinir. Gerçekte ise yaşlanmadan söz etmek mümkün değildir. Zira yaklaşık 4,5 milyar yıl önce dünyada bugün yaşayan tüm canlıların atası olan ilk hücre var olmuştur. Bu hücrenin sonsuz biçimde bölüme kapasitesi bulunmaktaydı. Hiç yaşlanma belirtileri göstermeden, çevresel bir dış etken onu öldürene dek kendisini teorik olarak sonsuz defa kopyalamış olmalıydı. Herhangi bir hücrenin tarihi ilk yaşayan hücreye dek incelendiğinde, bu hücrelerin bu bağlantısına “germ line“ denir.

Daha sonra -muhtemelen milyarlarca yıl sonra- bu germ line çok hücreli canlıları oluşturmaya başladı: solucanlar, kaplumbağalar, kerevitler, insanlar… Germ line, hala bir jenerasyondan diğerine aktarılmakta ve ölümsüzlüğünü devam ettirmektedir.

Fakat, bazı çok hücreli canlılarda, bazı hücreler germ line’dan çıkarak bir hastalık olan yaşlanma belirtileri göstermeye başladılar. Kendilerini sonsuz biçimde yeniden yaratma kabiliyetleri kırılmıştı.

Hayvanların genetik kodunda bu hastalığın çok uzun zamandan beri bulunması bunun hastalık olmadığı anlamına gelmez.

Yaşlanma denen durum düzinelerce birbirinden bağımsız hastalıktan oluşmaz. Biz tam da tüm bu hastalıkların ardındaki temel sebebe odaklanıyoruz. Eğer yaşlanmayı bir hastalık olarak tanımlamak sizi rahatsız ediyor ise bunu “Telomer Kısalması Hastalığı” veya “Kısa Telomer Hastalığı” olarak adlandırabilirsiniz.

Posted in Check-up ötesi